Kolajen Nedir?

Kolajen Nedir?

Son yıllarda kullanımı yaygınlaşan gıda takviyelerinden bir tanesi de kolajendir. Doku ve organlarda hem yapısal hem de işlevsel açıdan gerekliliklerin yerine getirilebilmesi için çok önemli olan kolajen proteini beraber inceleyelim.

 

Kolajen, vücudumuzda en fazla bulunan protein çeşididir. Bu protein lifi, vücudumuzda yer alan tüm proteinin yaklaşık üçte birini oluşturur. Diğer bir ifade ile yapısal önemde bir proteindir.

 

Kemik, kas, kıkırdak, deri, tendon, dolaşım sistemi, kan damarları ve sindirim sistemi, saç, tırnak, diş, kısaca vücudumuzun hemen her yerinde bulunur

 

Vücudun bir arada kalmasına yardımcı olan bir yapıştırıcı olarak, eklem ve tendonları birbirine bağlar.

 

Ölü cilt hücrelerini yenileyerek, cildimizin elastikiyetini arttırır ve gergin kalmasını sağlar.

 

Yapısına göre lifli, lifsiz (ağ oluşturucu,) fibril, mikrofibril (ipliksi) ve membran olarak sınıflandırılan yaklaşık 30 kolajen tipi vardır.

 

Kolajen takviyelerini araştıran bireylerin merak ettiği konulardan bir diğeri ise kolajen ne işe yarar sorusunun yanıtıdır. Vücutta farklı türlerde kolajen proteinleri yer alır. Bunların en temel görevi bağ dokusunu düzenleyerek vücudun doğal yapısını oluşturmaktır. Fakat bunun yanı sıra her bir özelleşmiş kolajen türünün birtakım farklı görevleri de bulunur. Temelde 4 farklı kolajen türü vücuttaki en yaygın kolajen moleküllerini oluşturur.

 

Kolajen Tip 1,

 

Kemik, tendon, deri, ligamentler ve yara dokusunda yer almaktır. Organlarda, bağlarda, tendonlarda ve ciltte bulunan Tip 1 kolajen, kemikleri destekler, cilde gerginlik ve elastikiyet verir, dokuları bir arada tutar ve yaraların iyileşmesini sağlar.

 

Kolajen Tip 2

 

Kıkırdak doku ve gözün yapısında bulunmaktadır.

 

Kolajen Tip 3

 

Organlarımızı ve cildimizi oluşturan hücre dışı matrisin ana bileşenlerinden birisidir. Kalp ve kan damarları ile kan dokusunu oluşturmada, cilde esneklik ve sıkılık kazandırmakta etkilidir. Kasların, organların ve arterlerin yapısını destekleyerek damarlara elastikiyet, kaslara güç verir.

 

Kolajen Tip 4,

 

Cilde sıvı filtrasyonu için yardımcı olur. En az bunun kadar önemli olarak, sindirim ve solunum organlarının yüzeylerini oluşturur. En çok cildin derin katmanlarında bulunan Kolajen Tip 4, kas, yağ ve organları çevreleyen bazal laminanın oluşumunda önemli bir rol oynar ve ayrıca cilde sıvı filtrasyonu için yardımcı olur.

 

Kolajen Tip 10,

 

Eklem kıkırdakları ile yeni kemiklerin oluşumunda görev alır. Kemik kırıklarını iyileştirir.

 

 

Doğal yollardan kolajen sentezini arttırmak için beslenme düzeninizde bazı besinlere yer vermeniz faydalı olabilir. Kolajen, prokolajenden meydana gelir. Vücudunuz, prokolajen oluşturması için iki amino aside ihtiyacı vardır. Bular; glisin ve prolindir. Prolin, yumurta akı, süt ürünleri ve mantar, kuşkonmaz, lahana gibi sebzelerde bulunurken; Glisin ise daha çok et, balık, yumurta, süt ve baklagil gibi protein içerikli besinlerde bulunur, tavuk derisi ve jelatinde glisin içerir. C vitamini kolajen öncüsü olan prokolajen üretiminde önemli bir rol oynadığı için yeterince C vitamini almak çok önemlidir. Geçtiğimiz yıl Orthopaedic Journal of Sports Medicine’da yayınlanan bir çalışma, C vitamininin bir kırıktan sonra kemik iyileşmesini hızlandırma, tip I kolajen sentezini artırma ve oksidatif stresi azaltma potansiyeline sahip olduğunu göstermiştir.

 

Kolajen oluşumunu destekleyebilecek besinler şunları içerir:

 

Prolin: Yumurta beyazı , et, peynir, soya ve lahanada bulunur.

 

Antosiyanidinler: Böğürtlen, yaban mersini , kiraz ve ahudududa bulunur.

 

C Vitamini : Portakal, çilek, biber ve brokolide bulunur.

 

Bakır: Kabuklu deniz ürünleri, fındık, kırmızı ette bulunur.

 

A Vitamini: Hayvansal kaynaklı gıdalarda ve bitkisel besinlerde beta-karoten olarak bulunur .

 

Bazı faktörler vücuttaki kolajen seviyelerini tüketebilir. Bunlardan kaçınmak cildi daha uzun süre sağlıklı tutabilir.İşte o faktörlerden birkaçı:

 

Yüksek şeker tüketimi : Yüksek şekerli bir diyet, kan şekerlerinin proteinlere bağlanarak gelişmiş glikasyon son ürünleri (AGE’ler) adı verilen yeni moleküller oluştu AGE’ler yakındaki proteinlere zarar verir ve kolajeni kuru, kırılgan ve zayıf hale getirebilir.

 

Sigara : Tütün dumanında bulunan birçok kimyasal ciltte hem kolajene hem de elastine zarar verir.

 

Nikotin ayrıca cildin dış katmanlarındaki kan damarlarını da daraltır. Bu, cilde besin ve oksijen verilmesini azaltarak cilt sağlığını tehlikeye atar.

 

Güneş ışığı : Güneş ışığında ultraviyole ışınları, kolajenin daha hızlı parçalanmasına , kolajen liflerine zarar vermesine ve anormal elastinin birikmesine neden olur.

 

Güneş ışığında UV ışınları dermisteki kolajene zarar verir ve cilt yanlış bir şekilde yeniden yapılarak kırışıklıklar oluşturur.

 

Otoimmün bozukluklar : Bazı otoimmün bozukluklar, antikorların kolajeni hedeflemesine neden olur.

 

Genetik değişiklikler, hücre dışı matrisi etkileyebilir . Üretilen kolajen daha düşük olabilir veya işlevsiz, mutasyona uğramış kolajen olabilir.

 

Yaşlanma süreci, kolajen seviyelerinin zamanla doğal olarak tükenmesine neden olur.

 

 C vitamini, bakır minerali gibi bazı mikro besin ögeleri de vücutta kolajen üretiminde ve emiliminde çeşitli görevlere sahiptir ve bunların eksikliğinden kaynaklı olarak da kolajen üretimi azalabilir.

 

Pişirme yöntemlerimizin değişmesi, düşük ısıda uzun süre suda kaynatılan hayvansal besinlerin (etli-kemikli tencere yemekleri) yerini paket etlerin veya fast food yiyeceklerin, kızartmaların, ızgaraların ya da benzerlerinin alması kolajen miktarını ciddi ölçüde sınırlar.

 

Kısacası omega-3 yağ asitlerinde olduğu gibi ciddi bir kolajen eksikliği yaşanabilir.

 

Kolajen alırken nelere dikkat edelim diye düşündüğümüzde; öncelikle içeriğinde kullanılan ham madde kaynağının kaliteli ve güvenilir kaynaklardan elde edilmiş olmasına dikkat etmek önemli. Kolajen içeriğine ek olarak C vitamini, hyaluronik asit, selenyum, biotin gibi takviyeler de kolajenin etkinliğini artıracaktır. Kolajenin molekül ağırlığı da bu noktada önemli. Molekül ağırlığı çok yüksek olan kolajenlerin emilimi yetersiz, faydaları da sınırlı olur. Aldığımız kolajen takviyelerinin vücut tarafından emilebilmesi ve biyolojik yararlanımın sağlanabilmesi için 3000 dalton civarında moleküler ağırlığı olan düşük molekül ağırlıklı kolajenler tercih edilmeli.

 

Herhangi bir kronik hastalığı olanların, hamile ve emziren kişilerin takviye kullanmadan önce doktora danışmaları gerektiğini bir kez daha hatırlatalım.

 

Dyt.Buse Altınay